Kurumunuzun yahut şahsınızın kitaplığındaki her bir eserin bir diğer eseri de okutturmasını sağlamadıysanız o kitaplık ancak bir kitap ambarıdır, kitaplık değildir. Bir kitaplığın öğrenimde ve öğretimde ve hatta işte-güçte tam kapasite kullanılabilirliğini sağlamadıysanız o öğretim kurumu, kütüphane ve o işyeri dahi ancak bir boş vakit değirmenidir artık. Çünkü ne okumakla ne kitapla ne işlemekle ilişkisi başarılmıştır.
Kitaba tahrir edilmiş meselelerin, kavramların, mefhumların, tembihlerin... yer, şahıs, olay, vakit, nesne, hüküm, haber (örtüşme, gerektirme, içerme) münasebetlerini tarafınızdan bir bütün olarak keşfedebilmiş olduğunuzdan anlaşılır kitap okuduğunuz; aynı hesap, okuduğunuz alanın kitaplarında tahrir edilmiş olan mezkür münderecata vukufunuzdan. Bir kitaptan ve kitaplıktan istifade edildiğinin başat ölçümü bu cihetten yapılır.
Gerek kurumların gerek şahısların kitaplıklarına alınmış kitaplar eğer birbirleriyle münderecatları asgari seviyede dijital olarak talik edilmiş şekilde yayınlanıp okuyucuya takdim edilmiyorsa yahut okundukça okuyucusu tarafından yeni yeni talikatlar kaydedilemiyorsa o kitapların ne yayımlanmasından ne kitaplığa alınmasından ne de okunmasından dolayı övünebiliriz. Çünkü istifade edilip edilmediğini, edilip edilemeyeceğini, herhangi müstefidin faydalanışından bir diğerimizin ne kuvvette faydalanabileceğini tesbit imkanından mahrumiyet variddir o manzarada.
Kitaplıklarınızı menfaat-i tam hazır tutmak istiyorsanız, kitaplıklarınızı tam istifadeye açmak istiyorsanız hizmetinize amade Enformasyon Rafinerileri, Sınıflama Ağacı Sunucuları ve Enformatik Konnektörleri kurmaya azmetmelidir.
Eski Kitaplar Okunmuyorsa
Eski kitaplar okunsaydı, yeni kitap yazılmazdı. Russell’in eleştiren bir ifadesi bu. Çok zikretmişimdir hazretin o sözünü. İsmet Özel de; “dikkatlerin Kur’an’a yönelmesi için yazdım” demişti. Bundan yaklaşık onbeş sene önce “[kitap] okumak nasıl bir şeydir” diye yazdıydım ben de. Russell, “bunu yazıyorum, çünkü eski kitapları okuyan pek yok; ama eski kitapları okuyan için benim bu yazdığımı okumak pek gerekmez” demiş oluyor. İsmet Özel, “bunları bunları yazdım, çünkü Kur’an’a yönelen pek yok; ama Kur’an’ı okuyan için benim bu yazdığımın bir anlamı olabilecektir ancak” demiş oluyor.
Tahsin Yılmaz olarak ben “şimdi ve burada bunu yazıyorum, çünkü okumanın; formunun, maddesinin, failinin, gayesinin temelli bir değişmeye uğradığını görmezden gelemeyiz” diyorum. Eski kitapları okumayan insanlar… hatta insanların, giderek garez haline gelen “eski kitapları ve Kur’an’ı okumamak inadı” yüzünden olan-biten şeylerin yazılmasını zorunlu kıldığı tematiklerine kayıtsız kalamayan örnek birer yazar olarak Russell’e ve Özel’e benzer yazarlara ait kitaplar var elimizde. Bir de onların ilk/asıl kitap saydıkları. İşte bunlar yani esasında “eskimeyen kitaplar” okunmuyorsa, “pek okunmayacak” yeni kitaplar yazmakla yetinmemek lazım gelir.
Çünkü “çok okunan” yeni kitaplar ilk/asıl kitapların ve o ilk/asıl kitapları okutturmak için yazılan kitapların okunmasının önüne geçiyor. Bu “öne geçen kitaplar”, örtülü sansür tabir edilen bir manevrayı tatbikata koymuş “okutturucu gücün” emtiası olmaktan başka şey değildirler.
Demek ki tercih, tembih ve tavsiye iradesini ifsadeden bir okutturucu güç faaliyeti, falan kitabı çok okunan kitap oldurmaktan önce çok okunduğunu sandırmak amacındadır. Bu kandırıkçının zehrini içerek suya kandığına kanan, okumak gücünü tüketmiştir. Peki onu hâlâ kazanılacak bir okuyucu olarak muhatap almak mümkün müdür? Okuyucu, bu manzaradaki “pek okunmayacak kitapların yazarı ve naşiri” yaftasına karşı kayıtsız kalmamak; karşı durmak bakımından şimdiye kadar olduğundan daha tesirli bir teçhizatla mücehhez kılınabilir.
Derdi “okutmak” değil kitap okutturmak olan, derdi “okuyucunun canına okumak” değil okuyucusuna kitap okutturmak olan küttap, yazar ve naşir bilmelidir ki; şu mahut “okutturucu gücün” çirkin ve namussuz modellerini boşa çıkarırken hasbice, hamiyet ve semahatle isabetli hamle etmek mümkündür.
E-Kitap Mı, E-Yayın Mı?
Çoğunlukla hukukçuları ve mühendisleri, onlar işlerini, hassaten müşterileri karşılarında iken işlerini yapıyorken elleri altında bulunmasına çok ihtiyaç duydukları eserleri derleyip toplayan ve aynı zamanda o eserlerin rafine içeriklerine hemen anında ulaştıran bir el cihazı olarak doğmuştu e-kitap. Şimdi ise, herkes kitaplarını bu cihazdan okusun, her yayıncı da bu cihaz üzerinden müşterisine satış yapsın kampanyası yürütülüyor. Yani e-kitap, aslında ölü bir teknolojidir. Fakat bu kampanyanın okuyucuyu cezbeden bir hüviyeti de yok değildir. Daha doğrusu ölümü mukadder bu cihazların dirilmesine yaramayabilirse de ömrünü uzatmak adına fırsattır diye görülen bir manzara var. Arzedeyim:
İnsanlar artık kitap okumuyor. Sırf bir “referansı” bir “atfı” “bir alıntıyı” biraz yukarısından biraz da aşağısından bulmak/görmek için kitap ediniyor. Kitap satışlarının düşmesine rağmen, internet portallerinde sörf ederken, sörç ederken takılıp bakılan bir veya birkaç cümlelik, karelik, pozluk eser-telif kırıntılarına rağbet yüksek. Bir eseri veyahut bir yazarı, bir ekolü bir literatürü bütünüyle okuyan olmayışına rağmen, o içeriklerin parçalarına ilgi ölmemekte ve hatta artmaktadır. Matbuatın, dağıtımın ve bunların lojistiğinin maliyet artırıcı etkisinden hali kılınmışlığın getireceği ucuzluk, “malumatfüruşluğu yanınızda taşıyabilmek” iştahıyla terkip edildiğinde kitap okutturucu cihaz üreticileri tahrik olmaktalar.
Yine de bu manzara, bütün gerekçe yerine geçesi tesbitlerini karşılayan emtia olarak e-kitabı istilzam etmeyecektir. Ama yayıncıların, tam da o tesbitlere karşılık çözüm olan bir modeli icadetmeleri geçerlik kazanabilir: Yani, e-yayın.
Madem yitirilen okuyucu iştah kabartan “tıklayıcı” haline dönüşmüştür: Madem bütüne değil “parçaya” itibar ediliyor: O halde eseri, parça parça fiyatlandırarak ve tıklattırarak satmak gerek.
İçindekiler listesinin, dizinlerinin metin tarama motoruyla ulaşılan cümlelerini ayrı, paragraflarını ayrı, bölümlerini ayrı ve hatta bir kişiye birden çok kere satmak modeliyle gerçek dijital yayıncılık [tam ifadesiyle; dijital değer yönetimiyle yayıncılık, dijital matbaacılık, datacenter yayıncılığı] yapılmalı yani. Hem de talibe, talebini karşılamak istediği her mecrada.
Marangozun yaptığı işle ilgili bir yayını düşünün. Marangoz aletlerinin fotoğrafları, çizimleri, grafikleri, filmleri, izahatları televizyondan, sinemadan, ders kitabından, meslek kitabından, tarih kitabından, romandan, gazeteden, biyografilerden, radyodan çeşitli yayın vasıtasından okuyucuya sunuluyor. Aynı şekilde... marangozun çalışma mekanının fotoğrafları, grafikleri, çizimleri, filmleri, izahatları da öyle. Yine aynı şekilde... bir marangozun işlediği ahşap nesnenin de her türlü ve her ortamda okuyucuya sunulduğunu görüyoruz, okuyoruz, izliyoruz. Ve nihayet bir marangozun imal ettiği şeyleri de öyle okuyor ve izliyoruz. Bu içerikler unvan, makam, tutum, davranış, özellik, yer, şahıs, kurum, bina, meslek, sanat, canlı varlık, olay, olgu, eşya, zaman/dönem adlarının ve fiillerinin kelimeleri ile bütün olarak "o yayının hiçbir kelimesini atlamayarak" ve "diğer her yayının içerikleriyle entegre olarak" canlı, güncel çalışan bir bibliyografyası var mıdır diyorsunuz şehrinizin, kütüphanenizin, yayın envanterinizin, kitaplığınızın, arşivlerinizin? Bu soruya evet diyebiliyorsanız “enformasyon evrimi yetkinliğini” haiz olduğunuz için kitabı yaşatabileceksiniz ancak. Ve dahi gazetenizi, yayınevinizi, kütüphanenizi, müelliflerinizi ilahiri.
Kitabevleri Değişecek Mi?
Bu soru, e-kitap denen şeyden mütevellittir. E-kitap, eğer formu değişmiş bir kitap olacak ise, kitabevleri değişmeyecektir. Belki, kitap, artık başka çeşit dükkanlarda da satılır olacaktır. Ama e-kitap, eğer kitabın edinilme yollarını ve aynı sıra yararlanılma biçimini değiştirecekse, (ki zaten o e-kitap değil e-yayındır) işte o zaman kitap, yine kitabevlerinden temin edilecek ve fakat mutlaka kitabevleri değişim geçirecektir.
Demek ki kitabevleri, varlıklarını devam ettirmek iradesi göstereceklerse ve pazarlarına başka tür dükkanların girmesini engellemeyi istiyorlarsa bu mukadder e-kitap dolayımındaki yeniliğe müdahale etmelidirler. Etmezlerse, e-kitap, teşekkül ettiği hal-i hazır iki mamul madde yani hardware ve software terkibi bir emtia olarak yerleşecektir. Bu ise, okuyucunun, satınalmayı güçleştiren etkiyi sineye çekmesine bağlıdır. O etki; bir, okumak için sunulan esere ayrı; iki, okumak için kullanılan cihaza ayrı olmak üzere çift ödeme yapılmasından doğan etkidir. Yanı sıra bu etkiyi şiddetlendiren bir başka güçlük de türeyecektir. Ki o da okutturucu cihazın akrabası mesabesinde eşyalardan birini tercih edene, edinmek istediği eseri zaten taşıtabileceği başka bir cihazı tercih etmeyişinin pişmanlığını, yüksünmesini, yılgınlığını hissettirecektir.
Kitap okutturucu cihazları pazarlamayı planlayanlar, yayınevlerinin pazarlama planlarına patronaj koymaya da çalışacaklardır ayrıca. Zarfın mazruftan ayrılmaz halvetini bozan hal-i hazır e-kitap tecrübeleri kitap okutturucu cihazları üretenlere, yayıncılara ve müelliflere ciddi maddi kayıplar yaşatırken, kitabevleri de cari açıklarını kaştaramamak sebebiyle iflas edeceklerdir.
Dolayısıyla kitabevleri mezkur yenilik gündemini e-kitap değil, e-yayın yoluna sevkettirmelidirler. Haliyle, zaten altında ezildikleri cari açık yükünü asgariye indiren ve aynı sıra raftan sergileyerek satış yönteminden eseri kurtaran asıl formasyonları kılınan “bibliyografyadan, keşfü’z-zünun’dan” satış karakteristiklerini yeniden kazandıran bu fırsatı iyi kullanmalıdırlar.
Matbaacılar ve dağıtımcılar sadece “yayın” denen emtiaya dayanan bir iş yapmadıkları için kayıtsız kalabiliyorlar anlaşılan. Kitabevleri ise yapmayacak gibi görünüyor. Yayınevlerinin ise hiç umurunda değil. Bari kütüphaneler müdahil olsunlar meseleye.