Miladi 2014 yılının Şubat ayında İstanbul’da “Yeni Dijital Çağ” adıyla yayımlanan, Google’ın üst düzey iki yöneticisi olan Eric Schmidt ve Jared Cohen’in “The New Digital Age: Reshaping the Future of People, Nations and Business” isimli kitabında “bağlantılılık” bağlamında geleceğin yeniden şekillendirilmesi üzerine kafa yoruluyor.
Bağlantılılık görülebilen potansiyelinin gerisinde artabilmekte diyorlar. Çünkü diyorlar, bağlantılılığın düşmanları olan güvenlikçilerin tedbirleri ve teknolojik yenilikçilerin yavaşlıkları bağlantılılığın yayılmasının önüne geçiyor.
Buna hiç mi hiç katılmıyorum. Zira bağlantılı olmanın heveslisi ne kadar çoğalır ise güvenlikçilerin müşterisi de o kadar artacaktır ki, güvenlikçiler bağlantılılığı tahrik etmelidirler hatta. Yenilikçilere gelince, onları en çok tahrik eden “bağlantılılıktan gelen yeniyi uyandırıcı etki”nin taşıyıcısı olan bağlantılılar, teknolojik yenilik çıkarıcılara lazım gelen her fırsatı ve imkanı, talebi ve arzuyu sunmaktadırlar. Buna rağmen “yenilik sayısı” “yenilik iştahlıları sayısı” yanında devede kulak mesabesinde kalıyorsa bu durumun sebebi, hem bireyin tabiatının hem insan fıtratının bir şahsiyet husule getirebilmek bereketinden gerek sanayi gerek enformasyon çağının taşıyıcı kurumlarının mahrum bırakılmış olmasıdır.
Bu iki çağın kah doğumuna kah türev genişlemesine olumlu katkılar vermesi beklenen ama isimlerinin çağrıştırdığı umut ile mukayese edildiğinde kadük kalan müesseselerde icra edilen ve hatta icadedilen “meslekler” ve “meseleler”, bağımsızlara… yani bağlantılılığın zemini olan diyalog halinin bünyesini dolduracak, teşkilatını işletecek bireylere ve insana bırakılmadı. Üniversiteleri, basını, partileri, fabrikaları, yatırım-ticaret-işletmecilik yönetim daireleri, limanları, teknoparkları, havaalanları, karayolları, telefon santralleri, televizyon-radyo istasyonları, data centerları,… bağımsız bireylerin mesleklerini tatbik ettikleri “geçim yerleri” edinmelerine ve meselelerine tedahüle yerleri olmalarına müsaade edilmedi. Bağlantılılığın müteharrikesi olan “amaçlanma” ve “kendini ifade etme” gailelerinin halesi, ıtırı, havası mevkiindeki “düşüncenin” ve “denemenin” formel kaynakları olmaklıkları dolayımında hürmete, iştiyaka, rağbete, tervice en önce namzet sanayi ve enformasyon çağının bu kurumları… Yücel Yaman’ın “İdris Küçükömer Anı Kitabı”na verdiği makalede işaret ettiği gibi; “düşünce formunun kaynaklarının (üniversiteler ve basın gibi) bağımsız bireylerin bir mesleği olmaktan çıkıp bir geçim kaynağı, bir gelir kapısı haline gelmesi”, yani birer ağıl, maden ocağı yahut balık yatağı gibi bir hale düşürülmüş olmaları, bağlantılılığın önündeki en büyük bariyerdir.
Bağlantılılığı bir özgürlük donanımı sayması beklenen ve böyle mütalaa etmesi yakışan birey ve insan; bağlantılılık sayesinde esasına merbut varlığını devam ettirmesi iktiza eden mezkür kurumları, “düşünce formunun kaynakları” kuvvetinde işletilebulmadı. Tek bir kullanma amacına… yani sadece hegemonik amaçlara münhasır kalan o kurumlar, bireye-insana ait diğer kullanma amaçlarına daima kapalı tutuldular.
Bireyin-insanın kendi mal ve hizmetlerini yanısıra düşüncelerini, fikirlerini birbirleri için takdim ve temin etmelerine katılan her diğer mal ve hizmetten birisi olan herhangi “bağlantıya aracılık sağlayıcı şey”, ille de bir mutlak kudret iddiacısının “dayatması” kıyafetini giyindirildi. Borsa merkezleri, posta idarehaneleri, okullar, sanayi siteleri, enerji santralleri nasıl ki “özerk emellenmelere rahim” olacağı yerde mutlak kudret harislerinin kontrolhanelerine dönüştürüldüyse, aynı şekilde telefon-internet şebekeleri ve mobil data trafiği gibi “bağlantıya aracılık sağlayıcı şeyler” doğal olmayan - suni dijital kavşaklara düğümlenmek zorunda bırakıldı.
Yenilikçilerin ve güvenlikçilerin “bağlantılılar kütüğünde” kaydınız küreğiniz yok ise “yoksunuz” ve hiçbir şekilde bağlantılı da sayılmıyorsunuz. Eric ve Jared’in 2009’da yaşadıkları şaşkınlık da bu meyandadır: “Yaklaşık altı yılı aşkın zaman içinde bir savaş bölgesiydi… oysa yakında öğrenecektik ki, Iraklılar hayatlarındaki onca yakıcı soruna karşın, yine de önceliği teknolojiye veriyorlardı” diye itiraflarına sebep olan manzara, Irak’a gittiklerinde herkesin elinde mobil cihazlar görmeleri imiş. Eric ve Jared’in oraya gitmezden daha önce Irak’taki “bağlantılılıktan” haberleri olmamasını bir yere koyunuz ve bu iki insanın “bağlantılılık yenilikçiliğinin” merkezinde yer alan Google’ın kaptan köşkünde durmalarını ise artık nereye koyarsanız koyunuz!..
Ürünlerin ve tasavvurların diyalogun gerçek tarafları ve mahreci olan insana-bireye, ancak ve ancak mal-davar olmaklık bırakılınca, o bireyin ve insanın güya diyalogu da malı-davarı tutulduğu “merkezlerin” himayesine müracaat eden “sığınmacılık” kalakalmaktadır. Ve bir merkezden başka bir merkeze atışanlar, lafın üstüne laf tartışan çenebazlar, bireyi, sığındıkları merkezin askerleri, maaşlıları durumuna düşürmekle kalmayıp, diyalog teknolojilerinin tüketicisi olarak “bağlantılılık denen şeyin” baskın ama sapkın yegane aktörleri makamına oturtmaktadırlar. Nihayet, insan bağlantılandırıcı aletle koşulan, güdülen herhangi canlı sürüsü kılınmaktadır.