BİLGİ TOPLUMU VE MEDYA... Avrupa Birliği (AB) ile müzakerelerimizdeki 10. Faslın adıdır. Müzakere konusuna da karşılık gelen muhtevası ile Ulusal Program revize edildi. Bunların detaylarını AB Genel Sekreterliği’nin ve DPT Bilgi Toplumu Daire Başkanlığı’nın internet sitelerinden okuyabilirdik. Ve görülecekti ki, Bilgi Toplumu olmak sadece ve sadece “cihazlanma”dan ibaret iken medya da internet siteleri, radyo/tv, uydu tesisat meselelerinden başkaca ele alınmamış. Şimdi Genel Sekreterlik, AB Bakanlığı'na tekamül ettirildi. Ve DPT ise yeni ihdas edilen bir bakanlığın uhdesindedir şimdi.
Gündemin ilaveten misyon, vizyon temellendirmesi içermesini beklemek yersiz değildi; bu temellendirme üzerine getirilecek eylem örnekleriyle Bilgi Toplumu Strateji Belgemiz ve planlarımızla medya irtibatı ve etkilemelerine dokunulmalıydı. Ama vesikalar böyle yapılmadığını gösteriyor.
Bilgi Toplumu;
-fertlerinin, kendisi dışından bir anonsu beklemek şartından bağımsız,
-o toplumda yapılıp-edilen her iş ve olan-biten her hadiseden,
-ve bağlı malumattan, başka bilgilerle ilgi ve ilişkisinden haberdar olabildiği,
-o bilgi birikimine bilgisini ekleyebildiği,
-ve bu karşılıklı bilgileşmenin sonuçlarından olarak rantabl, rasyonel, prodüktif, optimize, projektif karar alıp uygulayabildiği toplumdur.
Tanımda hemfikir isek bu toplumun demek ki şöyle düzenlemeyle kurulmuş, işleyen, zenginleştirilen bir altyapısı olmalıdır. Bunun adını daha önce Türkiye Bilgileşim Ajansı ibaresiyle tartıştı Türkiye. Türkiye Bilgileşim Ajansı ne idi, hatırlayalım: Kamu veritabanlarında zaten vatandaşların yapıp etmeleriyle oluşmuş bulunan verilerinden doğurulacak “karar destek” altyapısıdır.
Kamu veritabanlarındaki bilgilerimizi; elimize geçirdiğimizi ve işlerimizde, meraklarımızda, sorunlarımızda, önerilerimizde, tercihlerimizde, vb. özerk emellenmelerimizde kullanılabilir bir mecraya sahip olabildiğimizi gösteren potadır. Bu potada “kamuya açık nitelikteki” kişisel ve kurumsal bilgilerimiz de yer almaktadır. Tam olarak kamu tüzel kişiliği uhdesinde;
-yol gibi su gibi enerji gibi gaz gibi telefon gibi tam bir alt yapı şebekesi denginde,
-şehrimiz ve ülkemizde gerçek ve tüzel kişilerin ürün-faaliyet-meslek-amaç kapsamında kamuya açık yapıp-etmelerinden doğan ve
-şehir ve ülke kaynaklarının envanterinden ibaret olan bilgilerin veri setleri halinde,
-ölçülebilir-karşılaştırılabilir, uluslararası standartlarda tanımlı, açık-anlaşılır biçimde,
-gerek sonradan okumayla/güncellemeye gerek verinin doğduğu ve değiştiği yerden doğduğu ve değiştiği anda zabdetmeye bağlı genişleyen kayıt referansına dayalı,
-Ülke Adres Standardı ve Coğrafi Bilgi Sınıflaması ve Ülke Sayısal Haritası ile mezcedilmiş,
-karar destek, projeksiyon, imaj rapor, optimizasyon, plan altlığı hizmetlerinden sorumlu,
-bilgileşme ve bildirişme imkanıdır.
Bilgi Toplumunun Habercileri… işte bir kamu tüzel kişiliği üstlenmeyecekse de Enformatik Rafinasyon konseptine emsal bir başarımla gazetecilik potalarını kullanmalı ve kullandırmalıdır. Dolayısıyla bilgi toplumunun bilgileşme yaklaşımı böyle olmakla, medyamızın, “bilgi toplumu olmaklığın doğurduğu habercilik, gazetecilik ve yorumculuk yapabilirliğine” ilişkin bir vizyon inşa etmesi gerektiği tebarüz ediyor. Yanı sıra medya, yukarıda evsafını zikrettiğimiz toplumsal dönüşümün icap ettirdiği haber edinme, üretme ve sunma alet edevatına sahip olmalıdır. Demek ki, medyamızın “bilgi toplumu haberleri editöryası” dönüşümü yaşamak zamanı gelmiştir. Toplumsal bilgileşmenin sağlayacağı vukufu, üst belirleyici kabul etmeli ve tepeye “haberi üretme kriterlerine ek olarak” bilgiyi işleme ve ondan yararlanma modellerini de koymalıdır. Burada bir tanım evrimi gözleniyor; “haber sorgulatma”.
Böylece medya, sunulamamış haber bırakmamak, sunulmuş haberlerden zaman, zemin ve içerik bağlantıları bütünlüğüyle yararlanmak bakımından yetersizliklerini de giderebilecektir. Burada “yetersizlik” kelimesiyle ifade ettiğimiz hali, manüplasyon veya spekülasyon ve dahi provokasyon için vesile sayanlara da mahal bırakılmamış olunur.
Bilgi Toplumu Haberciliği ve Bilgi Toplumunun Karakterine tam karşılık gelen gazetecilik kurgusu bulmayı umut ettiğimiz AB 10. Fasıl ve Ulusal Program, medya bakımından iki geçerliği çıkarmalıydı önümüze:
1) Bilgi Toplumu Haberciliği müstakil bir “bilgi toplumu editöryası” kurmakla yapılabilir. Bunu hak eden bir müşahhas haber yoğunluğu ve sıklığı variddir. Çünkü teknoloji haberleri veya sektörel haberler veya yatırımlar-tüketim-müteşebbis haberleri, vs. dağınıklığıyla yetinmek aslında bir yetersizliğe katlanmak anlamına gelmektedir.
2) Diğer geçerlik de, bilgilenme ile o bilgiden ve bilgilenmekten yararlanma dönüşümü geçirmekte olan toplumun yeni karakterine yakışan habercilik yapılmasıdır. Yani bilgi toplumu ferdi herhangi özerk emeli dolayımında bilgilenmeye ve bilgileşmeye ne önem ve öncelik veriyorsa o mütalaasına tam tatmin sunan bir habercilik bekleyecektir. Demek ki bilgi toplumu ferdi, Enformasyon Rafinerilerinin servislerini, kendisinden daha maharetle ve rafine kullanmayı amaç edinmiş bir medya organını takip edecektir.
Bilgi ve iletişim cihazları ile donanan yayıncı, gazeteci, radyocu, televizyoncu, internetçi; editörlerinin, muhabirlerinin, yazarlarının, okuyucularının ve izleyicilerinin aynı cihazlarla donanmış olduklarına kayıtsız kalamazlardı, kalamıyorlar da.
İçerik üreten ve o içeriklerden yararlananlar olarak hep birlikte oluşturduğumuz datasphere’de/infosphere’de ilk farkedilen bir yeni medyanının doğumudur.
Bilgisayarlaşmak, bilgisayarlaştırmaktır. Amaç diye belirledigimiz ihtiyaçlarımızdan olan bilgisayarlaştırmak, bir işin sayısallaştırılmasıdır. Yani dijitalize edilmesidir. Üretim, dağıtım, satım, alım, kullanım; hem mamul hem muamele hem istimal nokta-yi nazarında bu yüzden “dijital yayıncılık” tabirine bağlanıveriyor.
Bu havaya “bilgi ve bülten” merkez alınınca katılmış ve katışmış olan haberci, yazıcı, matbaacı, dağıtıcı, satıcı, okuyucu, yorumcu sıfatlarının gerekleri, gerçekleri, geçerleri çok büyük değişmelere maruz kalıyor.
Bu değişim ne “dijital yayıncılık” ne de “yeni medya” tabirlerinin ayrı ayrı kavramlaştırılmasıyla kaştarılabilir. Bütün seyr ü seferi, bütün sergüzeşti, kaynakları ve tezgahı ve sonuçlarıyla birlikte dijitalize bir ekonomik-sosyal faaliyetin “dijital değer yönetimi” kavramında mütalaa edilmesi şarttır.
İNTERNET VE SOSYAL AĞ
Bilgi ve iletişim cihazları ve bunların bir şebeke hasıl eden alet edevatları, bugün; fikirdaş, yurttaş, vatandaş, meslektaş, arkadaş, aşıktaş, erbablık, ahbaplık, kamuoyu müesseselerimizi sokaktan, çarşıdan, işyerinden, yoldan yolaktan, mahalleden, hemşehrilikten alıp ağa getirmiştir… bütün gerçek ve tüzel kişileri nettaş kılmıştır.
Her tür aidiyet ve sahiplik mecraını taşıyabilen, kendine bağlayabilen [eskilerin tabiriyle] bir tür tedahüle bir tür ilticagah mevkiine yükseltmiştir.
Toplumsal cihazlanma politika ve imkanları programına katılan “bilgisayarlaştırma”; evvelden beri gelen makinalaşma ve telefonlaşma programıyla müthiş bir halvet gerçekleştirmiştir. Ki “nettaş”ın ardında bu programlar mutabakatı çok mühim yer tutuyor.
Enerjiyi dönüştürme, koruma ve aktarma metotlarıyla aynı sıra “bilgiyi” işleme, koruma ve taşıma metotları; önce devlet teşebbüsü ve müesseselerine, akabinde büyük küçük bütün özel işletmelere ve nihayet kişisel amaçlara münhasır alet-edevat ve cihazların üretilmesine vardırıldı.
Bu cihazların, kişisel harcamalar hacmine sığdırılabilir fiyatlarla arzı ve kişilerin gündelik hayat içi adreslerine ulaştırılması o halveti hem kolaylaştırmış hem hızlandırmış hem yaygınlaştırmıştır. Bu verili şartların, elbette, gayet tabii faaliyetlerimizden olan “sohbet ve ilan”, yani, farkındalığımızı farketmeye ve farkettirmeye elverişli ortamları etkileyeceği öngörülüyordu.
Dijital değere dönüştürülmüş veyahut uyarlanmış her birikimimizi işleyebilip, yayabilip ve eylemimizi de gerçekleştirebildiğimiz… [eskilerin tabiriyle] “piyasa edebildiğimiz” çok derin-geniş bir mecra olarak “dijital sosyalite medyaları” vuku buluyor artık. O öngörüyü teyit edercesine hem de.
Bazen… daha doğrusu çoğunlukla, nettaş tabirinin çağrıştırdığı küresel genişliğe yükselmiyor ama! Zira insana has o gündelik hayatın “şimdilik, buradalık ve sonuçlandırma” meşrepleri büyük nisbetle, yarıçapı çok uzun olmayan bir aidiyet-sahiplik dairesi içinde cereyan ediyor. Yine de bi’l-fiil, bi’l-kuvve o daire hemen eliptike hemen yıldıza, küreye genişleyerek dönüşebilmektedir.
Bütün şu analiz, bize, “sosyal medya” kavramlaştırması yaparken hata ettiğimizi söylemektedir. Öngörümüze bir ufuk koymak, yani Seyyal Medya yahut Dinamik Medya demek isabetli olacak gibi görünüyor.
DİJİTAL DEĞER YÖNETİMİ VE DİNAMİK MEDYA
Başlığımızdaki iki müstakil kavram birbiriyle neredeyse bir organik ilişki halindedirler. Bu ilişki; “yeryüzü üzerine çizilmiş, kazınmış, örtülmüş olan yol mesabesindeki” adına internet dediğimiz ağa her ikisinin katışmalarının sonucudur.
Dijital değer; (kayıt, karar, enformatik, imaj, video, audio, text, koku, animasyon, grafik, kitap, plan, harita, slayt, yazılım, sanallaştırılmış proses-zeka, sanallaştırılmış eğlence, mektup, elektronik para, elektronik belge, elektronik imza, elektronik teslim-tesellüm, sanallaştırılmış dokunma, vd.) muhtelif üretim, edinim, eylem, duyum kapsayan bir terim.
Dinamik medya ise; dijital değer kapsamındaki herhangi mevcudun sahibi, paydaşı, kullanıcısı, aktarıcısı, denetçisi, ilgilisi, mucidi, amelesi gibi sıfatları taşıyan gerçek ve tüzel kişilerin etkileşime girdikleri mecraı kapsayan bir terim.
O gerçek veyahut tüzel kişilerin temas etmeleri ve ilişki kurup sürdürmeleri neticesini veren bir ya da birçok odak ve olgu, internet üzerinde doğmuş-doğmamış ayırımından asan fakat internet sayesinde yaşanan birşey haline gelmiştir. Vuku bulmuş şu “internet sayesinde yaşanan” şey, elektronik ve plazmatik eşya bağımlı gerçekleştiği süre zarfında yeni bir pazarı, locayı, loncayı, kulisi, inisiyatifi, hareketi, cemaati, borsayı, derneği, odayı, baroyu, meclisi, networkü, müesseseyi, vb.lerini meydana çıkarıyor.
Dolayısıyla bu dinamik medyanın, kendi mahiyetinden altığı XX Dinamik Medyası, YY Dinamik Medyası ismi hasebiyle bölünerek çoğalma istidadı taşıdığını görebiliyoruz. Daha doğrusu görmezden gelemeyiz. Dahası, gerçekte bir sosyetenin kapsamında olup billurlaşmış özerk ilişkilerin hasıl ettiği alt sosyeteler, kendi türünün unsurlarına ne kadar organik ise yine bir üstündeki cinsinin unsurlarına aynı kuvvette eklemli değil midir?!
Hiçbir verinin ve bilginin, amaçlanma tahsisatı uyarınca “elenmesine, refüze edilmesine” rıza gösterilmeyen bu çağda herşey ama neredeyse herşey dijitalize ediliyor. Yani herşeyin dijital değer mütalaa edilen yöne gerçekleşiyor ve geçerlik kazanıyorken, demek ki; analog ve klasik olanın “medyaları”ndan evrimleşebilecek fıtratta olanları dinamik medyaya inkılap edecektir.
DİNAMİK MEDYANIN MECRALARI
Mikail ile Yazıcı Melekler; nedirler, ne yaparlar, yaptıkları ne işe yarar? Bu soruların cevaplarını, ilahiyat risalesi okuyarak alabilirsiniz. Burada zikretmeye değer husus, o sorular üzerinden sizi bir tahayyüle çekmeye yaramasıdır. Biliyorsunuz Mikail, kainatın bütün oluş ve bozuluşlarına vaziyet eden melektir. Yazıcı Melekler ise insan yapıp etmelerine katiplik eden meleklerdir.
Bu melek sözüyle temsile azmettiğim şeyi şu anda izhar ettiğimde, ifadesine çalıştığım meramıma muttali olacağız.
Yazıcı Meleklerin ne oldukları, ne yaptıkları, neye yaradıklarına ilişkin açıklamalar, insan yapıp etmelerinden doğan “bilgi” dolayımındadır. Mikail’in ne olduğu, ne yaptığı, neye yaradığı da öyledir ve ilaveten Mikail’e ilişkin açıklamalar- insan yapıp etmeleri, ademoğlu yapıp etmeleri toplamının tabiattaki oluş bozuluşlar yek ve yekününe dokunanları ile bağışık yahut ayrık her ne olup bittiği bilgisi dolayımındadır. Ve o iki tür bilginin ölçülebilir, karşılaştırılabilir, standart tanımlı münderecatlı muhtevası ise “veriler”dir.
işte meleklerin ve insanların icraatında kendini belli eden veyahut belireceğine intizar ettiğimiz veri, insan ve beşer tarafından ya gözlenir de kaydedilir ya sonuçlanınca. Melekler nasıl kaydeder… onu bilmiyoruz. Fakat insan ve beşer kaydetmesinden madde ve fail bakımından farklı, ama; gaye ve suret bakımından berzer olduğunu ileri sürebiliriz.
Merkezinde veri ve bilgi yer alan bir heyuladan bahsettiğimizi farketmiş olmalısınız. Öyle ki, soludğumuz havanın yapı taşları mesabesindeki elementler yerine verilerin ve bilgilerin birbirleriyle halveti, farzediniz ki atmosferi oluşturmuş. Nasıl; gözün nuru ile günün ziyası etraftan öyle akseder ki göz bebeği hepsini dimağa resmeder ise farzedin ki öyle bir ufuk berisi hasıl oluvermiş… bilginin nuru ile verinin ziyası heyulası adında.
İşte bu heyula, doğallığına mahsus oluşu uyarınca kendi ve hem onu oluşturan küçük alemlerinin amaçlanma tahsisatları uyarınca hiçbir verisi ve bilgisinin elenmesi ve refüze edilmesine razı gelmeyeceğimiz için MEDYA’dır. Ve mütemadiyen kendini yaratmakta oluşu uyarınca da DİNAMİK’tir.
Dinamik Medya’nın amel, muamele ve mamul cihetleri gündelik hayatın, dönemlik hayatın, mazi hayatın ve ati hayatın zamanla, mekanla, hareketle tecessüm etmesiyle şahit olduğumuz mecraları vardır. Nedir onlar? Makrodan mikroya açıklama gayretimizi sürdürelim bakalım.
Her anı yakalanmak üzere sismik hareketler bir rasathanede kaydedilir. Zaman, mekan, hareket var o kayıtta. Bunlar, Mikail’de de kayıtlı. Kıyıya haddinden fazla yanaşmış bir balıkçı teknesi yasak olduğu halde taban tarayarak Kadıköy mendirekleri boyunca ağını balıkla dolduruyor. Mendireklerin deniz tabanına doldurulan temellerinden… oynayıp balıkçı ağının tarağına düşen kayalar balıkçı teknesine geriden asılınca meydana gelen sarsıntı bir tayfanın denize düşmesine sebep oluyor. Balıkçı teknesi, kuyruğunda ağı olduğu için denize düşen tayfasına yardımcı sandal açamaması sebebiyle Sahil Güvenlik’ten imdat istiyor. Sahil Güvenlik, kazade tayfayı kıyıya davet ettiği 112 Acil Servis ambulansına teslim ediyor. Ambulans, tayfayı Numune Hastahanesi’ne götürüyor.
Hikayenin, tekne ve kaza etrafında cereyan eden kısmındaki malumat… tayfa haricindeki kahramanların Yazıcı Melekler’inin kayıtlarında yer almaktadır. Bu hikayeye meleklerin defterlerini ele geçirdiğimiz sayede vakıf olmadık tabi. Eğer öyle olsaydı tayfaya müncer bilgilenmemizi de tastamam eder idik. Kaldı ki, meleklerin defterleri biz dünya ehline açık değil.
Ya nereden öğrendik? Dikkat ediniz, zikrettiğimiz olaylar kamuya açık faaliyetlerdir. O faaliyetlerin doğurduğu veriler de bilgiler de kamuya açıktır. Ve kamu dijital defterlerinde tutulmaktadır. Yukarıda heyula ibaresine yüklediğimiz açıklama VERİ KÜRESİ kavramlaştırmasına yeter bir açıklamadır. Rasathanenin gözlem defterine girenler gibi hiçbir OLUŞ-BOZULUŞ BİLGİLERİ ve Seyir Hidrografi Dairesinin yahut Tarım Müdürlüğünün yahut Denizcilik Müsteşarlığının defterlerine girenler veya Sahil Güvenlik Komutanlığının yahut 112 Acil Servis ile Numune Hastahanesinin defterlerine girenler gibi YAPIP-ETMELERİMİZ BİLGİLERİ- bir tekçiği dahi elenemez, görmezden gelinemez verilerdir. Kaydedildiği için medyadırlar ve mütemadiyen arttığı için dinamiktirler.
Hikaye ettiğimiz gerçek veya muhtemel kurgunun ve buna emsal neredeyse sınırsız mütehayyileler- bilişmek kavramı kapsamındadır. Bilişmenin- farkını farketmek ve farkındalığını farkettirmek sebepleriyle istikbal ettiği bir safha var ki, o, işte DİNAMİK MEDYA dediğimiz şeyin MECRA’ıdır: BİLGİLEŞMEK.
Dinamik Medya’nın Mecraları; Bilgileşmek zemin ,fırsat, uygulama, yararlandırma, haberdar etme, yorumlama, vd. OLGU, TEŞKİLAT ve TESİS’lerinin hepsidir. Mesela Sosyal Paylaşım Portalleri, Gazeteciliğin Okuyucu Yorumu Alması, İstatistik Röleveleri, Seçimler, Belediyenin Yaptığı Halk Meclisleri hep hep BİLGİLEŞİM türüdürler.
Ve şu hal-i hazır mevcutları hem kifayetsiz hem yanıltıcı ve fakat mükemmelleştirilebilirdirler.
DİNAMİK MEDYANIN MEVCUT VE MUKADDER SORUNLARI
Bir sıralama yapsak, dinamik medya tanımımıza dayanarak en önemli sayacağımız sorun “kamuya açık bilgi” kavrayışında kamunun hemfikir olmayışı sorunudur deriz. Bu kavrayış tartışmasının iki yönü bulunuyor. Bir; valinin ulaşabildiği, edinilmesini emrettiği her bilgi ve veri kamuya açık olmalı mı yoksa sınır neresidir mevzuu. İki; veri ve bilgi zaman, hareket, mekan ilişkisi karmaşıklığına hakim olabilerek her uniq birciğin varlık bilgisinin… mesela şu ağaçtan kaç kök, şu balıktan kaç tane olduğunu kapsayacak mı mevzuudur. Bir çatal olan bu birinci sorun demek ki; özel hayatın mahremiyeti ve birey haysiyetini korumayı ihlal etmemek ile noktadan noktaya üşenmeden envanter çıkarmayı başarmak kararsızlığıdır.
İkinci sorun; bu veri küresinden yararlandırmak ile yaranlanmak konularına dayanıyor. Yani bir; o veri küresinden yararlanmak talebi, ekmeği talep etmek kadar yaygınlaştırılabilinir midir… ve iki; ekmek kadar olmazsa olmaz kabul edilmiş talebi karşılayacak altyapı sistemlerinin kurulması ile o alt yapı sayesinde çalışan, o alt yapı üzerinde başarıyla işletilen araçların üretilmesi mümkün müdür…
Üçüncü sorun da; dinamik medyanın flu bir sosyal sermaye halinden enerjinin üretim-dağıtım-tüketim şebekesi gibi net bir sosyal sermayeye dönüşmesinden kaynaklanıyor: Datasphere’in tam kapasite, kayıpsız, yerinde ve eşit kullanılmasını sağlamak yanısıra tüketilen bir şey olmayışı beraberinde, verinin kullanıcısı etkisiyle de yeniden üretiliyor olması yüzünden; dinamik medyanın standartlarına ve aktörlerinin ilişkilerinin-verimlerinin sıhhatine vaziyet eden bilirkişilerin kimler olacağını belirleme sorunu vardır. Elektronik, sayısal ve sanal BIT erbaplarıyla sınırlı bir bilirkişiliğin yetersiz kalacağı tereddüdü yani.
Özetle dinamik medyanın sorunlarının çizelgesi aşağıdaki gibidir:
I. Kamuya Açık Bilgi Meselesi
A. Özel hayatın mahremiyeti
B. Birey haysiyetinin korunması
II. Tam Envanter Önünde Yeis Meselesi
III. Sosyal Sermaye Haline Getirmek Meselesi
A. İlişkisel data ağları talebi
1. KamuNet
2. ÖzelNet
3. HanelerNet
4. BireyNet
B. İlişkisel data ağlarından yararlandıran araçlar, aletler, servisler
IV. Bilirkişilik Müessesesi Meselesi
A. Bilişim ve bilgiişlem uzmanları örgütü
B. Tashih ve redaktörlük servisleri
V. Donanım, Yazılım ve Database Temellerinin Yetersizliği Meselesi
Bu son beşinci maddeye yazılan mesele; o kadar sıkıntılı icra etmesine rağmEn hal-i hazırın yine de iyi-kötü işe yarar kılınmasına yönelik çözüm ve geliştirme gayretlerinin gereklerinden karine bulabilmektedir. Şöyle ki, cloud system tabir edilen “ağ yükünün birçok düğüme dağıtılması” tedbiri mesela…
Fakat bu tür pansuman çözümlerle vakit ve enerji kaybının faturası hiç de haketmedikleri halde “en son fatura ödeyicilerin” sırtına bırakılması mantıklı değil. Mantıklı olan; “gelişmenin bu safhadan bir ileriki safhaya geçerek” gerçekleştiğini, tıkanmaların rahatlatıcısı olarak kabul ettiğimizi gösterebilmemizdir. Cloud Sytem, bir tür “tıkanma itirafıdır”.
DİNAMİK MEDYANIN KAMUYA AÇIKLIĞI MESELESİ YAHUT SANTRALİZASYON HATALARI
Bundan ikiyüz sene önce gazın ve biraz sonra da elektriğin “iletimi” diye bir gündem vardı. Şimdi de var. Fakat yok.
Başlarken işlenen kusurun, her zaman ayağımıza dolandığını söylüyorum burada. Öyle ki, başka ve değişik her yeni bir başlangıç yapacak olduğumuzda tekrar ve tekrar işlemekteyizdir onları. Bu tür kusurların, o kusurun ilk işlendiği anda farkedilmeyen ama sonradan ayağımıza mütemadiyen dolananlar olduğunu sanmayınız.
İşte santralizasyonun, küçük ama güçlü-kurnaz zümrelerin kısa vadeli hesapları yüzünden hiç de gerçek ve geçerli olmadığı halde “ellerindeki tatbikat egemenliği” pervasızlığıyla, “gerekli” olmadığı halde ve yerde beşeriyete dayatıldığına çok şahit oluyoruz. Dinamik Medyanın Kamuya Açıklığı konusunun bir sıkıntı bir dert bir engel olarak karşımıza çıkması, internet santralizasyonu yüzündendir. Olur olmadık yerde vaz ve cari kılınan santrallerden mesela elektriğin mesela gazın devlet tekelinden çıkarılması görüntüsü altında “büyük özelin tatbikat egemenliği kozuna” dönüşmesini, internet servislerinin sağlanması alanında da gözlemliyoruz.
“İletim” dediğimiz vakit, bugün, elektrik ve gazın tüketilmesi anlaşılıyor. Ama aynı kelime “tahıl” veya “meyve ve sebze” yahut başka bu fasıldan şeyler için kullanıldığında “çarşıya pazara götürülmesi” kastedilmektedir. İletimden kasıt taşımak, dağıtmak ise eğer, -ki öyle olmalıdır- o halde üretilmesi ile tüketilmesi anlarının ve hallerinin zaman ve mekan aralıkları açıktır. Üretildiği yer ve pazar ile üretim anı ve el değiştirme anı tüketme taahhüdüne yani aboneliğe bindirildiğinde aralık maralık kalmıyor.
Ve bir de “gerçekleşmelerin baskıcı etkisinin artması doğallığı”, üretiliş anından sonra tüketilene kadar geçen zaman ve tüketiciye ulaşana kadar aşılan mekan aralığı “aynı andalık”a vardırıyor iletim halesini. Elektrik ve gaz ve internet santralleri “ana”, biz enerji ve iletişim kullanıcıları da “cenin” oluveriyoruz. Üretim, iletim, tüketim falan hepsi “göbek bağı” kavramı içinde kotarılan, kaştarılan, başlatılıp bitiriliverilen olup çıkıyor.
Birey olmak, “sık olsun seyrek olsun hep talep ediyorum-edeceğim diyen olmak” mı ki de, “enerjiyi, iletişimi boğazına dayattırmak hakkı teklifsizliğini” birey açmış sayılıyor!
Temellendirilmiş olmasına yarayışlı karineler bulup sözü uzatmak elbet mümkün ve konumuzun önemini belli etmek için de gerekli. Sabırla ve dikkatle devam edelim.
Bugün bir ev bir işyeri kendi enerji ihtiyacını karşılamak imkan ve mümkünlerine sahiptir. Dün de öyle idi. Ve bugünlere bir kişi bir hane halkı bir işyeri kendi bilgi ve iletişim imkan ve mümkünlerine sahip olarak geldi. Fakat bugünlerde ve yarın bu donatımını yitirecektir. Daha doğrusu, yitirme riski o donatımı tahrip ve suistimal edenler eliyle toplumun karşısına çıkarılmaktadır. Hem o tehdit edenler de kim; bilgi ve iletişim servislerini üstlenenler.
Bir İnternet Servis Sağlayıcı veyahut Veri Barındırıcılar veyahut Veri-Uygulama Paylaştırıcılar;
– kendi kapasitelerini çokca meşgul eden
– işletme masraflarındaki payları çoğalan
– taahhüt sınırlarını zorlayan talepleri çoğalmakta olan
müşterileriyle;
– özelleştirilmiş tahsis/tarife anlaşmaları
– özelleştirilmiş iltimas/müteahhitlik anlaşmaları
imza ederek Kamu Otoritesinden aldıkları İnternet Sosyal Sermayesi üzerinde işletmecilik İMTİYAZLARINI kamu yararı aleyhine işletmektedirler.
Bu suistimal, mesela, dünyada facebook kadar google kadar müşteri edinmiş bir markanın bile, müşterileriyle internet üzerinde interaktivite gerçekleştirebilme olanaklarının ifsad edilmesi demektir. Hatta, kamu otoritesinin kendi eliyle dağıttığı imtiyaz böylece suistimal edilmekle, kamu hizmetlerinin internet üzerine düşen yansımalarının darboğaza razı olması tehdidi ortaya çıkmaktadır.
Neşriyat mı Haberleşme mi, Eveleyip Gevelemeyelim Bu Nasıl Bir Şeyin Mecraıdır?
Televizyon, gazete, dergi, radyo, internet sitesi, vs. sanılır ki bütün herkesin bütün her şeyden haberdar kılınması işinin araçlarındandır. Yani şöyle; farz-ı muhal, caddelerde sokaklarda dolaşan insanlar olsun bir meslek veya memuriyet saikıyla boyunlarındaki yaftadan mesailerini ilan etsinler. Ve sair insanlar da mesela on dakikası bir liradan havadis dinlesinler onlardan. Muhtelif tarife ile haber satan ve vakti, merakı, ihtiyacı olup da alanlar olsun yani. Ya da siz geliştiriniz; seyyar satıcıdan esnaflığa, dükkancılığa inkılap ettiriniz bu kurguyu. Haber dükkanı gibi. Bu seviyede bırakmayalım, Havadis Çarşıları açılıversin bir ileri kademede isterseniz. Aman dikkat, sakın suistimal etmeyelim ki, “haberi konuşarak veren ve dinleyerek alan” ilişkisinden başkaca bir surete tevessül edilmeyecek.
Tasviri buradan alınız ve hayal gücünüz nisbetinde işbu farz-ı muhal manzarayı zenginleştiriniz artık. Bir iki marka ile, lütfedip katıldığınız şu mizahi mütalaaya hediyem olsun: Tellal, dedikoducu, yerin kulağı, kulağı kesik, hoş sohbet, musahip, geveze, mukalemeci,…
Şakaya getirdiğim zehabına kapılmayınız. Hatta bu tereddütle kısa kestiğimi bildirmeliyim. Şaka falan değil zaten. İnsan dediğimiz mahluk “etrafında, dünyada ne olup bittiğini” böyle öğrenir ve anlatmaz mı efendim! Bir kişi, “hale ve düşünülüne”, takdir edeceğiniz üzere ya “hemen söylenir” ya “sorulunca söylenir” olan “bilgi” nakledilmekle muttalidir/müdahildir. Yani insanın haber alma ve nakletme ihtiyacı vardır. “Ne var ne yok efendim” veya “ne haber cancağızım” diye başlayan bir sohbetten muradımız mütemadiyen diridir. Bir kere de şu vardır ki, “falanca konudaki düşünceniz efendim” veya “bu nedir acaba” diye başlayan söyleşmelerimiz mühim yer tutar hayatta. Ve iş haline inkılap ediveren bu mesai, bugün medya veyahut basın, gazetecilik, muhabir vs. adlarıyla sektörel büyüklüğe ulaşmış.
Sonuçta zannediyoruz ki, “basın, herkes haber alabilsin verebilsin diye var”. Bertrand Russel “The Conquest of Happines” nam kitabından “makineler, başarı herkesin olsun için mi var” diye sorarken işte biz de ayırdına varalım ki; medyanın-basının başarısı, müşterilerinin ihtiyacına karşılık gelmekte midir ölçümü, tesbiti yapabilelim. Çünkü mizansene koyduğumuz gibi haberleşmek mukadderken muhal şimdilerde. Ne demiş oldun Tahsin, sözünde bizim bilmediğimiz ve sayende öğrendiğimiz ne var, bunlar bizce malum zaten!
Belki öyledir. Sizden istirhamım, peşin hükümle yazıdan gözlerinizi kaldırmayınız. İnanıyorum sonuçta bana teşekkür edeceksiniz.
Açıklama yapmak yahut açıklama almak isteyen ben değil miyim? Sonra, ne kadar derin yahut yüzeyden bilgilenmeye girişeceğimin tercihi bana kalmış değil mi? Ayrıca, hangi açıklamayı önce hangi açıklamayı sonra almakta muhayyer değil miyim? Esasen hangi açıklamayı almak istemek ya da istememek hakkım var değil mi? Daha daha en önemlisi bir açıklama araştırması yapmak veyahut sunmak hürriyetim yok mu!
Peki bu hak ve yetkinlikleri kullanıyor musunuz da, bilmediğimizi konuş Tahsin, vaktimizi alma diye ihtar ediliyorum! Hayır bu hak ve yetkinlikleri kullananlar arasında sadece medya kuruluşlarının sahipleri ve yöneticileri ve çalışanları vardır… ama o medya kuruluşlarının “müşterileri” yoktur. Dahası, kendini bu hizmetin müşterisi sananları ise bu mecrada sadece konu mankeni mesabesindedirler.
Mezkur hak ve yetkinliğin halkın elinde yaşatılması mümkün müdür? Ee tabi mümkün. Bunu soran, öncelikle uçmayı unutmuş tavuk ise yapacak birşey kalmamış ve fakat değilse söyleyecek sözümüzün bir kıymeti olacak demektir.
Trafik kazası haberi ulaşıyor kulaklarımıza diyelim. Kimden işitmek ihtimali vardır? Şahit olandan ve yaşayanından yahut ikincil öğrenenden. Anlatıcılar silsilesinde birinci halkada yer alanlar yani ya kazazedeler ya müşahitler niçin bu halden haber veriyorlar? Çünkü o hal, cemiyet halinin gayet tabi üzerinde taşıdığı sorumluluk doğurucu hadiselerden biridir. Ve artık “sorumluluk doğurucu”luğundan dolayı başlayan haberleşme, ikinci dolayımda yayılmaya devam eder ki o ikinci sebep; “ne var ne yok bilmek-bildirmek” içgüdümüzdür. Bu içgüdünün tesiri köy, mahalle, bucak, kaza, vilayet, bölge, ülke, havza, kıta, dünya ölçekte ve her an, dün, bugün, yarın, asırlar zamanlarında yayılmaktadır.
Bu hesapla; dünyadaki, ülkemizdeki yahut hiç değilse şehrimizdeki trafik kazalarının hepsinden haberli olmamız şartı veya imkanı aramak lazımdır. Bu şartı yerine yetiren ve bu imkanı sözde halk adına arayan bir müessesemiz var, adı medya. Hayır, hiç değil. Aslında bu şartı ve imkanı bulduran sadece ve sadece “olanı-biteni kaydetmek” müessesemizdir. Defterlere veya hafızalara kaydedişimiz bir müessesemizdir ve medya bunu ancak kullanabilir. Ne yazık ki, medya bunu kullandığını hiçbir zaman belli etmez, bildirmez. Hatta saklar. Daha daha, “hadiseler hafızası olduğunu” yani “kaydetmek fonksiyonunu gördüğünü” iddia eder. Ama bu iddiası içinde, yukarıda söz ettiğimiz ve habere direk dokunan ve halkın indinde mühim;
– hak ve yetkinlik,
– sorumluluk doğuruculuk,
– ne var ne yok bilmek-bildirmek,
– olanı-biteni kaydetmek
maddelerinden işine geldiği zaman, işine geldiği yerde, işine gelenini kullanır, işletir. Hariçte kalanlarından o an ve yerde hiç haberi yokmuş gibi davranır. Trafik kazaları için durum örneklemesi trafik kazasızlığı için de geçerlidir. Adliye konuları, zabıta konuları, iktisat, kamu görevleri, özel iş ve amaçlar, öğrenci, öğretmen, aile, komşu, vd. için olduğu gibi.
Fakat ne biz halk ne de (aralarında medyanın da yer aldığı) halk dışındaki gerçek ve tüzel kişiler; yukarıda çevresini, merkezini, çapını tesbit ettiğimiz haber dairesinin içindeyiz. Tamamen başka birşey cereyan ediyor ve onu basın, gazetecilik, haber özgürlüğü, vb. isimlerle ibra ediyoruz. Hayır. İşbu hali ise kesinlikle kabul edemeyiz.
Haber alma ihtiyacının şart ve imkanı ile hak ve yeterliklerini kendi lehine olduğu kadar; haber verdiği muhataplarının iyiliğini de düşünen bir medya olabilir mi? Bu soru, sanki çok masum ve mazlumlar tarafından dile getirilmiş gibi onlara önayaklık etmeye soyunan “alternatif medya” tarafından ortaya atılmıştı. Ve her yeni medya organı bu iddiayla satış-gerçekleştirme-çabasıyla arz-ı endam ediyor.
Atladığımız birşey var! Hal-i hazır araç, yöntem ve modelle icra edildikten sonra, medyanın alternatifi falan olmaz. Tahsin’in medyası, Hamdi’nin medyası diye bir ayırım yapılmasına sadece ağlayabiliriz. İkisi de kendi menfaatine gazetecilik yapabileceği için ve menfaatini temin ettiği için aynı araç, yöntem ve modelle rekabete soyunuyordur. Ama rakip menfaatler manzumesinde halkın lehine hiçbir kafiye düşürülmemekte ve bir beyit düzülmemektedir.
Malum şekil ve işleyiş, zikrettiğimiz mahut niyetlere yarayışlı olduğu için variddir. Yoksa, yine zikrettiğimiz haberleşme dairesinin icaplarına karşılık geldiği için değil. Yürürlükteki hem halkın menfaatine olmayan ve hem haber mefhumunun karakterine uymayan bu şey nasıl birşey ki böylesine kötüdür ve kötülüğe kullanılabilmektedir!
Televizyon ve radyoyu, gazete ve interneti birer grup yaparak irdeleyelim. Birinci ikilide zaman, ikinci ikilide mekan sınırlarını hesaba katmak gerek. Gün, 24 saat ve müşterinin ilgisini kaç saat yayında tutabilirsiniz? Monitör-sayfa belli boyutlarda ve müşterinin ilgisini kaç cm²de yakalayabilirsiniz? Demek ki, bütün trafik kazalarından bahsedemeyeceksiniz. Oysa siz, hangi müşterinizin hangi trafik kazasına ilgili olduğu elemesini yapmakla mecbur değil ama mükellefsiniz. Şu açmazda ya bu işten vazgeçeceksiniz ya da eleyeceksiniz. Eğer derdiniz halk ise ne vazgeçmeli ne de elemek zorundasınız. Ama zümreniz adına hareket ettiğiniz için eleme yapmalısınız. Hem de bir koyundan iki post çıkarmak keyfiyle. Zaman ve mekan sorununu, haber cellatlığı yapabilmenin kılıfı olarak kullanmanın yanı sıra “niçin o haberin kellesini uçurmadığınızın” açıklaması kabilinden “bakın nasıl da buluruz biz böyle haberleri” ya da “ne yapalım, mevcudun en iyisini vermek görevimizdir” şecaati arzedersiniz. Merd-i Kıpti misalidir durumunuz, ama kimin umurunda! Bunu hepimiz biliyoruz. Fakat cevabını işitmek istemeyenlerimiz çoğunluğu teşkil ediyor.
Medyanın, işbu araçlar ve yöntemlerle işlemekte devam ettiği sürece niye ve ne kadar kötü olduğunu ve nasıl bir işe mecra edildiğini anlatabildim sanırım. Aslında habere müteallik işimizin medyadan başka birşey olmak gerektiğini de işaret etmem lazım. Elbette ben, muhataplarımı aklen ve ahlaken yüksek seviyede insanlar olarak kabul ediyorum. Bu yüzden iletişimimizde açık etmek gereken hususların teatisini yapalım isterim.
Bir büyük yalan… Matbaa sayesinde bilgi hapisten tahliye edildi.
Akabinde bilmek iradesi bir hak kullanımı mertebesine çıktı. Giderek bildirmek özgürlüğü tekel alanıdır ve bir yetke vasıtasıdır telakkisi çöktü. Bu özgürlük “nefes almak refleksi” mesabesinde herkese tanındı, teslim edildi. Tanıyan ve teslim eden güç kaybına uğradı mı? Yani “nesnel alanlar”, önceden nefes aldırmayanlar karşısında bir mevzi mi elde ettiler? Hayır. Çünkü, yeni durum, yeni manüplasyon ve spekülasyon yeteneği kazandırıyordu matbaa yasakçılarına. Nasıl olsa, nefes alamayanlardan bir “hasıla transferi” muhaldir; o halde varsın matbaa sayesinde nefes alıversinler bari. Sınırı aşan çıkmalar baş gösterdiğinde, yeni teneffüs ehli arasından “imtiyaza” tav olanlarla işret-meşveret kurulabilirdi. Yedekteki bu tedbir sayesinde bu meşveretin bugün iktisadi faaliyet muhtevası zerkedilmiş bir bünyesi vardır: Yayıncılık, gazetecilik “sektörü”.
Bilginin tahliyesi, bilmek iradesi, bildirmek özgürlüğü.
Bu üç mefhumun münazaası bugün yine sahnede. Yani hala muvazaa sebebi olarak gündemdeyse, matbaa serbestisi hiçbir şeyi halletmemiştir. Ya da şu; matbaa serbestisi feci bir manüplasyon malzemesi edilebilmiştir. Canlı gündem, şimdi, interneti “bir mevki medet” duasına ihsan tahtına oturtuyor. Peki bilgi, dört duvar arasından, bir zümrenin malzemesi olmaktan çıktı mı; bilmek iradesi spekülasyona karşı aşılanabilindi mi; bildirmek özgürlüğü gücüne müsavi icra edilebiliniyor mu? Hayır, hayır, hayır.
Zikrettiğimiz üç mefhumdan ilk ikisini, Allah selamet versin Nabi Avcı “Enformatik Cehalet” nam kitabında inceledi. Biz burada “bildirmek özgürlüğü” mefhumuna dair muhavereye teşebbüs ediyoruz.
Bendeniz, “nerede ne oluyor, olmuş, olmakta arayışına tam tatmin edici cevap vermek isteyen ve bu soruların eksiksiz itminan derecesinde cevaplanmasını arzu eden” insanlar var kanaatine sahiptir. Dolayısıyla, mezkur arza ve gayrete tetabuk eden meslek ve müesseselerin araçlarından olan ajans, gazete, dergi, radyo, televizyon, internet portalleri doğmuş ve geliştirilmiştir diyebilmek, demek istiyorum.
-Bildirmek, göstermek, paylaşım.
-Tanışma, iştirak, tatmin.
Bu iki grup davranışın sergilendiği yerler ve sergilenme istatistiği yüksek yoğunluk dereceleri ortaya çıkarıyor. Ama bu görüntü sadra şifa hangi sonuçlanmaya götürüyor bizi? Medyaya ait telaffuz ettiğimiz araçların “sunulamamış haber bırakmamak” ve “sunulmuş haberlerden zaman, zemin ve içerik bağlantıları bütünlüğüyle yararlanmak” bakımından yetersizlikleri hala giderilemedi. Çünkü yayınlama periyodu ve materyallerinin hacmi bir engel teşkil ediyor. Çünkü müşterinin (!) dikkatini diri ve tatminini yüksek tutmak teknikleri yetersiz kalıyor. Bu manzara, dün, bugüne nazaran daha çok engelli ve daha çok yetersizlik içinde idi. Yarın, engelleri ve yetersizlikleri bugüne nazaran giderilmiş olabilecektir. Ama mükemmelliğin sadece menzilleri vardır. Yani nihai bir noktası yoktur. Acizane, bugünün yetkinliklerini artıracak ve yetersizliklerini azaltacak bir ileri menzil önermek, göstermek istiyorum. Şöyle ki, bu ileri menzilin hem ajans hem sunum olmak üzere iki veçhesi var.
Yani, “sunulmuş haberlerden zaman, zemin ve içerik bağlantıları bütünüyle” yararlandırmak;
-yayınlama periyodundan bağımsızlık,
-yayın mecrası yüzölçümü kısıtlarından kurtulmuşluk,
-okuyucu dikkatini diri, sürekli ve tatminini yüksek tutmak
bakımından önerimin yerindelik ve yeterliklerini anlatmak isterim. Sonuçta, hem yayın hem ajans fonksiyonundan, hemen üstteki üç başlığa karşılık bulmuş medyanın izleyicisi aynı zamanda;
-olagelenin olmuşla bağlantısını kurabilecek,
-olmuşun olduracakları ihtimallerini keşfedebilecek,
-hadiselerin hadiselerle çapraz okumasını, üstelik zaman, mekan ve amaç kriterlerini devreye alma muhayyerliğiyle yapabilecek,
-vaziyet, nabız okuması yaptıran gösterge tablası edinecek,
-soyut içeriklerin somut karşılıklarını algılayabilecek,
-her meslek mensubu ve cemiyette taşıdığı bir sıfatı olan, öyle ki herhangi özerk veya genel amaca yönelik karar almaktayken medyayı referans edinecek.
Bu mümkünlerin imkan pınarı, Türkiye Bilgileşim Ajansı gibi işleyen gazetecilik enformatikleridir… bu gibi enformatiklerle beslenen ve besleyen haber rafinerileridir.