Şen, şakrak, rahat adam evvela “kendi eliyle kazanan” adamdır. Kendi eliyle kazanmadığı halde bir insan şen, şakrak, rahat ise o zaten berduş, hergele, hovarda… yani adam değil.
Zahirde işe, lakin esasta boşa eğilip doğrulan kişi ayrımı da şart elbet. Aşını, eşini bilmeyen bir kişi olduğunu gün gelip anladığınız biri en önce ne işlediğini bilmeyen, iş miş bilmeyen… lokması birileri tarafından biryerlerde derilmiş lokması o çiş ederken zaten kursağına sokulduğu için çişini iş sanan biridir de, size, o kişinin aşından, eşinden bihaber yaşadığı bi’gün gelmiş açık olmuştur. Bu kişi şen, şakrak, rahat değilse kim bilir niye, işte o türlerden adları aleme malum rezil vezirler, emirler çıkmıştır. Hiç doymazlar. Haristirler, hasistirler… ki yüzlerinin güldüğünü hiç göremezsiniz: (Churchill, Roosevelt, Lincoln, Stalin, Hitler gibi) o yüzden.
Kendi eliyle kazandığı halde yüzleri, gözleri gülmeyen kişiler de vardır elbet. Gülse, hemen o gülümsemeyi yüzden, gözden silecek kah bir başat meram mahzun, garip yahut kah bir başat tamah küskün, calip gelverir gözünün önüne de tıynetine göre somurtur ya da melale dalar. Ne türden olsalar da… hayır şer, mendup mekruh, mübah günah, zulüm rahim, hayatlı mematlı farketmez, bu adamlar aşlarını da eşlerini de bilirler. Çünkü işlerini bilirler. Ve dünya bunların işlerinin birbirine muvafık yahut muarız olmalarına göre değişir durulur, karılır darılır, devinir dövünür… gider bir ahirete ağıl ağıl bunlardan çıkan maharete bağıl bağıl.
Naşit tasvirimize dair bir hilafınız olabilse de eminim itirazınız olmayacak. Gelgelelim bugünkü günlerde işte şu tasviri tamamlayan resmi, hattı tam seçebilmek, sökebilmek pek müşkül.
Daha dünkü kadar yakın günlerde bir hale yapışan illetin ya yol bulan bir havletin dahilden doğru mu hariçten doğru mu olduğu tayin edilebiliyordu. Hani kirazdaki kurtçuğun içten doğan mıdır dıştan bir böceğin larvasından mı olduğunu yahut bir et parçasındaki kurtçuğun çürümeden mütevellit midir dıştan yine bir böceğin larvasından mı olduğunu kestirebiliyoruz ya… o hesapça, bilirdik hemen sosyal değişmenin veya sosyal yabanlaşmanın müsebbibini. Künhüne işbu surette varamadığımız tevakkuflara ise mevsimine kalboluş der idik. Yani bir tebdilin ya endojen’e ya exogen’e… ikisi de değilse conjuncture’e tekabülü muhtemel idi bi’t-tabi. Nitekim bir sosyal kalbiyenin galebesi karşısında, artık onu, izmihlal midir yoksa istikmal midir tayin bile edebilemiyoruz nihayet.
Mesela bugün Türkiye’de “eğitimde sosyal medya” serlevhalı gevezelikler yapılıyor: 2013’ten beri. Milli Eğitim Bakanlığı’nın merkezinden taşrasına nice kademeden makam sahibi zevat talebelerinin ve muallimunun facebook’a, twitter’a kaptırılmış olduğunun farkında değil, fakat, “madem talebelerimiz oradadırlar o halde orada eğiteceğiz çocukları” diyorlar bir maharet endamile. E peki bilmem hangi tekkeye(!) gitseler de mi peşinden koşturacaklar talebenin ve o talebeyle aynı zeka yaşındaki mualliminin. 20 milyon kişiden müteşekkil bir camia kendi camia mecraını yaratamamış, tekmil ve terakki ettirememiş fakat her yırtık dondan fırlayanın, ipini koparanın meydan ezdiği sanal ve görsel türedi mecralarda talebelerine temas edeceklermiş!..
Türkiye Ülkesi Maarifi’nin hal-i hazır tefessühüne hayret ediyorsanız eğer “hiçbir ispat ve hüviyet kuvveti edindirilmediği halde bir elektronik kütükten diğer birelektronik kütüğe atılıp tutulan mektuplarla mektuplaşmanın bütün postahaneleri iflas ettirmesine ne diyeceksiniz?
Şu ikisine emsal birçok hezliyatın, başımıza, içten mi dıştan mı düştüğünü açıkklamak da mevsimden mevsime sıra bu hezliyata geldi demek de gerek eğitim gerek haberleşim ve sair meselelerimizin esasına tetabuk etmiyor. Çünkü sürerken de durduktan sonra yıkımını tamir ederken de, sırf tahrikçisine ve hatimine sınırsız kazandıran “savaşlara” karışan/karıştırılan hiçbir halk (savaşmak) hezliyatına razı olmamışlardı. Ama eğitimde facebookçuluktan herkes razı ne hikmetse. Sınırsız kazanç kapısı açtığı için savaş çıkaranlar, o hesapça, nedretleri öcü göstererek de kenilerinin istikrar kapısı bellenmesini mukadder (sigorta, mali sermaye, fabrika, demokrasi, altyapı gibi) sosyal hezliyatlara herkesi çekebilmişlerdi. Yine de herkes razı gelerek dahil olmadıydılar.
Fakat şu sayıcalaştırmanın sanal ve görsel tezgahlarına herkes razı geliyor ve iştiyak gösteriyor! İşbu sosyal değişme örneklerinin gariptir ki mesahaı “bildirişme”dir. Hiçbir bilişme-bilgileşme değeri taşımayan şu bildirişmecelerin adını olsa olsa “enformatikma” koyabilirdik. “Enformat”ların “enformatip”lerle sürdürdükleri “enformativite”leri ne yapsanız enformasyona çeviremezsiniz ve’s-selam.
Savaşları ve istikrarları yaratanlar “ne iş yaptığını” bilen adamlardır. Kendi elleriyle yaptıklarının mahsulünü kazanmaktadırlar. Yenideki işleri öyle ki, evvelki işlerinden olan savaş ve istikrar tezgahlarına nisbetle fevka’l-ade tesirli. Zira bu yeni tezgahla hayatlı, hayırlı, mendup, mübah, rahmani işlerin adamları başedemez. Ahmaklar ordusunu aşıp, o ahmaklar ordusunu hazır eden şerlilere, kerihlere. günahçılara, zalime ayağını denk aldıracak had bildirmenin imkanı yoktur çünkü.