Kaidesi müphem, iki cami arasında bînamaz bir nesil var atide. Neyle neyin arasında asılı duran bir nesil devralacak dünyayı? Bu nesil “dijitalleşme ve harc-ı alem” askısına takılı yetişen bir nesil. Askıya iki uzak noktadan “biri muhal beklentiler, diğeri hazmedemeden yetişme” noktaları. Muhal ile münhal arasına sıkıştırılmış ama egosu fecii şekilde şişirilmiş bu nesle; kendini hiçbir somutta bulamadan ve etrafına kendinden hiçbir şey sunamadan yetişen anlamında tefsir ettiğim BEN NESLİ diyorlar.
Dijitalleşme demek bu nesil için; “farzet ki öyle, şöyle” makamında olan ve zihinde taayyünü için sadece tezahüre dayanan ama ekrandan veya kesinlikle cismi-maddi olamayarak en fazla sadavi-sem’i sesten ibaret, bütün gerçekleşmesi yine zanni-nazari kalan şeyler manzumesi demektir.
Harc-ı alem demek ise; herkese sari, şamil oluşundan başka bir içkin karşılığı bulunmayan, “var olması varlığına değil ama varsayılmışlığına bağlı” ve bütün kıymeti nasıl mütalaa edildiğinden fakat niçin öyle addedildiği izahının ihmal edilmesi umursanmayandan ibaret şeyler demektir.
İnsanın (yerde yaşadığı unutulmak istenerek hareketten ve temastan kopukluğun marifet takdim edilerek) reklam edilenlerin rayiçleri istila ettiği bir hayata çekildiği nesil icadedilmiştir. Dedelerinin ve torunlarının amelleri buhar üstüne tabedilmiş, tarihi olamayacak bir nesil. Sınaası davul tozu, minare gölgesine ve sihir ile keramet ile rüyada kayıtlı bir nesil.
Kalbinden eline ve ayağına hiçbir irtibat bulunmayan, ameli sadece ve ancak niyetten ibaret bir nesil. Yerçekimsiz ortamda yaşayan tek hücreli bir şey bu nesil. Devamını getiremeyecek bir son nesil. Asılı duran ve salt vehim bir nesil. Bu gidişle helecandan başka manası, meramı, merakı kalmayacağı muhakkak bir nesil. Yere konacağı varsa eğer, bu, bir konma değil (hafazanallah) manda tersi gibi şappadanak yere düşüp yapışması seyirlik bir nesil. Şu anda yerin çekimine yahut havasızlığa asılı kalmış bir nesil.
“Ben nesli”nin zıttı olan nesil; nasıl çalıştığını bilmediği, nasıl yapıldığını ve niçin yapıldığını bilmediği şeyi yaşamıyordu. Bu tür şeylerin adı “masal” idi, en yenideki tabiri “film icabı” konmuş idi onların dilinde. Ama ben neslinin herşeyi bir “film”: sanal ve görsel. İçtiği suyun, onu ıslatan yağmur ile hiçbir intisabı yok “ben nesli” için. Bu nesilden bir yazılımcının idrakinde de benzer bir felç vakidir hatta… idarecilerinde bile.
“Hiçbir şey olmayabilecekken niye varım ve nasıl oldu – neler oldu ki böyle bir şey oldum” diye düşünse, tek yetkinliğinin bu düşünüş olduğuna ayacak fakat yine de. Azmeden ama azmin neliğine bi’türlü vakıf olamayan bu nesil… soyut-somut, gerçekleme-gerçek mefhumunu idmandan emekli edildiği için örneklemeler kuramayan bu nesil… zihninde en azından “gerçekleme yetisi” durayazdığı sayede “gerçek örnek” aramaya geçebilecek bir nesildir yine de.
Ölmedi zira. Nefsini yani “kendi”yi sezebilen bir canlı olduğu için “insan denen şey”; fezayı dolduran esir içinde yüzen yıldızlar gibi kalsa da, “o hallerde içkin ilk idrak başlangıcına” sahiptir hiç yoktan.
“Kendi’yle azmedecek. “Kendi”ne azmedecek. Gerçek bir şey olarak “gerçek” örneklere azmedecek. Ama içinde “kendinden başka” hiçbir şey yok madem o halde “kendi gerçeğini” hazmedecek evvela. Peşinden diğer “gerçekleri”; işleri, oluşları, bozuluşları, dizilişleri, sıralanışları, devinişleri, doluşları, boşalışları, akışları, donuşları, çıkışları, inişleri, şişişleri, sönüşleri, çürüyüşleri, dirilişleri, dönüşleri, duruşları, yanışları, kuruyuşları,… ama ille de suluşları hazmedecek. Ezcümle cevheri hazmedecek “kendi”yi hazmettikten sonra. Adem kadar çaresiz handiyse. Lakin ademoğlunun “hazmındaki” birikmişlerin yok olmadığını da görecek. Dijitale, ışığa, manyetiğe, elektriğe, optiğe saklanmış olanı; “faraziyeler” değil, o saklanmış olanlar “latifeler, latifler” imiş meğer diyerek görecek. Şimdicek bön bön baktığı ve ekmek elden su gölden yaşadığı halden tiksinecek; dijital değirmeni döndüren suyun “beşeri tecrübe” olduğunu “insani hazım” olduğunu anlayacak. Gelen nesil şimdicek azmi ile hazmı arasında salınıyor, evet, ama yere konacak inşallah.
Kendi yapmadığı için idrak edemediği “mal ve hizmetler” ile kudretten daim olduğu için hissedemediği cevheri mezcedecek inşallah. Çünkü “kullandığı bedava dijitalleri doğuranın”; idrakten ve hissedişten geri kaldığı “yapılıverileduran ile varolagelen” olduğunu farkedecek mutlaka bu nesil. Selefi olan ceddinin günahları için tövbe de edecek böylece.
Google’cular, Iphone’cular, Adroid’ciler, Facebook’çular, Twitter’cılar, 3G’ciler, 4G’ciler, 5G’ciler “son nesli” ne kadar iğfal ederlerse etsinler, yorulduklarıyla kalacaklar. Çünkü gelen nesle “kendi”yi katlettiremeyecekler.
Erdoğan gibi hamasetçiler ne kadar yüksek perdeden konuşsalar da yorulduklarıyla kalacaklar. Çünkü gelen nesil, alıştırıldıkları askıda habitatın; “bir taraftan hizmetçi devletle himayeci devletlüyle ve diğer taraftan dijital tükettirmeyle” başarılmış olduğunu farkedecek. Ve “kendi”yi bu bezirganlara yedirmeyecekler.