2015 yılında 5 milyar dijital profil içeren cihazın birbirleriyle mütemadiyen ve tatilsiz bağlantılı kılınacağı tahminleri yapılıyordu. Sene miladi 2010 idi galiba.
Bugün, 2015 yılının kuzey yarıküredeki bahar günlerinden biri. Türkiye’de bugünden tam 95 yıl öncesinin bağdaşıklığının neticelerinden biri olan Büyük Millet Meclisi küşadının sene-yi devriyesindeyiz. Kaç insanın bağlantısıyla kurulmuş bir bağlaşıklık, bağdaşıklık idi acaba o hasılayı intaceden? O bağlaşıklığın teşhisine ve tesciline aracılık eden telgraf hatları, aynı an içinde, uzak belli iki noktadaki insanların ayrı ayrı kaç tanesinin iletişmeleri için işletilebiliyordu? O hatlar ile bugünün hatları arasındaki farkı akla gelen herhangi fayda-maharet terazisine koysanız kare-kare, küp-küp artan çarpanla açılan uçurumları ölçersiniz. O günkü ciddiyet, isabet, tevfik ile bugünküler arasındaki farklar da demin işaret ettiğimiz fayda-maharet sikletindeki gibi uçurumlarla tezahür ediyor. Ama hangi hasılaları intaç etmiştirler mukayesesiyle doğru orantılı farklar değil bunlar.
Elektrik içinde 20 bin fersah yolluk iletişim ile 3-5 yılda istiklal ispat edebilenlerin haline bakın; bir günde ışık içinde 20 milyar kere 300 bin fersah yolluk iletişim ile o istiklalin istismara açılmasına bakın bi’de.
Gerek kamusal dairede gerek kişisel, kişi başına ortalama 50 adet cismen belli cihaz ve kişi başına belki 500 bin nazari-farazi keyfiyeti cihaz birbiriyle iletişim halinde daimi konuşuk kılınacak yakın zamanda. Dahası… iletişiklik fazladan bir konfor sayılmayacak, zaruret telakki edilecek. Zinhar, kopukluk tahammül edilemez addedilecek. Çünkü cismi iki cihazın arasındaki üç-beş hattan biri kesilse “telafi maslahatı” için ilave harcanan mesai-enerji-para-imkan israf kabul edilecek, tazminat mevzuu tutulduğuna bile şahit olunacak. Ama keyfiyetteki cihazlar yani, sistem algoritmaları, yazılım kodları, veri standartları, komut formatları falan nerede yetersiz, aciz, kusurlu, ayıplı oldukları meydanda bile olsa “ikmal edilmesine herkes seferber” kılınacak.
İletişime kapalı kalmak isteği pek bir acayiplik ve kabalık sayılacak. Hatta iletişime kapalı geçirdiğiniz saatlerin faturasının nasıl hesapla kesileceği ayrı bir uzmanlık, avukatlık, yönetim meşguliyeti doğuracak.
Uluslararası Metroloji Enstitüsü gibi bir otorite, bütün sulama, ısıtma tesisat ve teşkilatlarının gerek bireysel gerek kurumsal olsun farketmez… bahçe, park, saksı, banyo, tuvalet, mutfak, fıskiye aklınıza suyu getiren her şeyin ve her yerin vanalarını kendine bağlandırmayı dayatacak. Suya ihtiyacın genel standardı “zaman takvim çetelesi” her bir unique varlığın veresiye-alasıya defteri olarak yönetilebilir görülecek çünkü. Aynı şekilde ısınmaya olan ihtiyaç da bir mütalaası-muhaveresi icadedilmeye görsün, bir bağlandırma dayatmasına her an tâbidir.
Uluslararası İstihdam Enstitüsü gibi bir otorite yatak odalarının hatta evlerin kapılarının kilitlerini belli saatler arasında size açık tutacak. Hela kapılarının kilitlerini bile.
Uluslararası Sağlık Enstitüsü mutfak kapısını, buzdolabını kapısını, gazocağının vanasını kontrol edecek mesela. Uluslararası Nüfus Planlama Enstitüsü, avret sensörü takılmasını dayatacak ve nefsiniz-göğsümeniz bir takvim dahilinde vize alabilecek. Bu nizamı Uluslararası Ahlak Zabıtası da kendi sorumluluğu dairesinde kullanacak. Avret sensörünün 12 yaşından itibaren takılmasını şart koşacak ve susturucu enjeksiyonuna hazır üretilmiş olanların kullanılmasını isteyecek.
Dalga geçmiyorum. Lafın fazlası aptala söylenir derler, sakın üzerinize alınmayın; Uluslararasılık diye bir şey kalmayacak, herşey önce “insanlararasılık” ve peşinden “ırgatlararasılık” yani “beynü’n-cihaz” derekesine varacak. Bu tahminimin altını doldurmak için lafı çoğaltmak zorunda hissettim kendimi, affınızla.
İnsanı insan yapan, milleti millet yapan itiyatlarla yaşayan ahlakın, mesleklerin, lisanların iletimi ve o sayede iletişimden bahseden bi’tek ben kaldım dünyada. Benimle aynı şeyleri iletişmekten dem vurduğumuz sanılan kişilerle aramda 1920 ila 2015 arasındaki iletişmek neticeleri kadar fark var oysa. Şimdi iletişenler ve iletişik kılınanlar “vanalar”, “ağızlar”dır sadece. Vanalar öne geçmiş, hançereler öne geçmiş ama akanın ve akmanın vanaya ihtiyacı, mecburesi, tâbiyesi yok esasta. Sözün, sözü işitmenin, sözü taşıtmanın ağızlara ihtiyacı, mecburesi, tâbiyesi yok yine. Fakat iletişim vanadan vanaya, ağızdan ağıza çapsızlığa düşmüş. Demek ki, vatan düşmüş.
Herif, bir hirfet sahibi edasıyla “4. Nesil geçişi atlayacağız şekerim biz” diyor. Sanki “Londra’ya Paris aktarmalı gitmiyoruz şekerim hiç lüzum görmüyoruz Paris’e uğramaya” der gibi. Böylesi bir anlamazlık manzarasının aktörlerinden bundan ne 100 sene öncesini ne 95 sene öncesini anlamalarını beklemelidir ki, o zamanların ciddiyetiyle baksınlar bugünün iletişim alt yapısı meselelerine!..
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin cihazları, “insanların yeryüzünde yaşayan canlılar olduğunu unutturan” başdöndürücülükler barındırmıyor. Başı fırıl fırıl dönenler için tam bir hızlandırıcıdır onlar lakin. Mikailcilik veya İbliscilik oynayanlara yeterinden fazla azıttırıcı şeylerdir o teknolojilerin cihazları. Ama kendini Mikail veya İblis sananlar ve hatta daha fenası, o zanna mağlup olanların taklitçileri ve takipçileri için tam bir şehvet ve afyon karışımı etkide cihazdırlar.
Yani başı dönmüşlere; yeryüzünde yaşayan insan olduklarını unutturan ve giderek o başı dönmüşlerin gözünü de döndüren cihazlardan önce çıkan şu iletişim cihazları, alet ilimleri dediğimiz matematik, lisan, müzik gibi akli-kalbi ilimlerin eşyaya bürünmesi neticesidirler. Yönetmek ve zevk almak hassalarımıza kolaylık sağlayan eşyalar olmaktan daha ileriyi zorladılar şimdide. Ama nice kullanıcısı ve kullandırıcısı bunun farkında değil. Cumhurbaşkanı onlardan biri. Yönetim, üretim, zevk meramlarımızın bütün münderecatı artık (bu) bilgi ve iletişim cihazlarıyla başlıyor, sürüyor, neticeleniyor. Yardımcılık, kolaylaştırıcılık sahasından daha ileri gidebiliyorlar bu sayede.
Alan tanımazlığı nereden geliyor? Yapıcıları mı o hesapla yapıyorlar acaba demeyiniz. Onlar bu meseleye hiç takılmıyorlar. Alan tanımaz şeyler yapalım diye bir kalite-amaç çetelesi tutmuyorlar onlar. Bilgi ve iletişim cihazı olsun diye kurguya girişmeleri yetişiyor. Bu yetişiyor çünkü bu tanıma dahil olan her ne varsa göze gelir, akla gelir şey, işte o, soyutlayarak yaptıklarımıza dahildir. Soyutlamayla yaptığımız işlerimize katılan her cihaz, zamanla o işimizin tabiyatından oluveriyor: Ve çok uzun süre boyunca yardımcı, kolaylaştırıcı kalmıyorlar, daha ileri mevkileri zorluyorlar istilaya. Kalemi eline alan düşünmeye başlar artık. Yazmaya davranan düşündüklerini tanzime başlar artık. Bu alet-eylem-tayin araçlarının bugünkü haline bakın… düşünce, diskler-arası iletişim raddelerine kalbolmaktadır. Kaydedilmiş sonuçlar, bir başka zamanda karşılaştırılacak durumlar olarak okunmayı bekleyen hafızaya-hatıraya-kontrol listesine dönüşmektedir. Kim bilir şu anın en ehven hareketi olarak devreye sokulmayı bekleyen eyleme ne zaman dönüşecektir o kaydedilmiş sonuç yahut dönüşmüştür… bunları düşünen hiç yok. İşte bu dirayeti vanalara, ağızlara niçin terkettiğimizin yahut terketmemek gerektiğinin ayırdında mıyız? Bunları düşünen hiç yok. Durumların karşılaştırılması ile ilgili soyutlamalar, iletişimin iletiminde baskın teamül olmalı mıdır yani, kayıtların eşleştirilmesi düşünülse ya. Belki de dijital ırgatların bağlaşmışlıklarına itaat eden 10 milyar uylaşmışlar sürüsü dolacak dünyaya birkaç yıl sonra. Ama en azından on kişi, yüz kişi, bin kişi Cumhurbaşkanı gibi olmamak gerektiği bilincinde olsun. Sırf iletişimle olmaz yani, iyiletişim lazım esas.