13:30, 21 Kasım 2024 Perşembe



Ana Sayfa > Enformasyonizm > Enformativite |

İNSANCA GERÇEK İÇİN SAHİCİ UĞRAŞ GEREK

Gerçeğin; ancak makinalaşmış bozukluğun tek tek durumuna, bu durumun varlıklaşmasına, bütün tali durumların işte böyle varlıklaşmaca karşısında yeralış biçimine bi-külli dönüşmesine Protagoras’ın da Popper’in de razı geleceğine ihtimal vermiyorum. “Sağlam-sarsılmaz düzen”le ve “genel bilgi geçerliği”yle aralarındaki savaşın “insancayı ve essahçayı” kırıp da çürürken kokutmayı tahmin edememiş olabilirler, mazurdurlar diyelim nitekim. Lakin onlar “işbu mahpusları ve yalancıları” mazur görmeyeceklerdir eminim.

"İnsanca gerçek için sahici uğraş gerek" ve devamla diyor ki Mürsel Sönmez “müdahil olmadığın alana mahpusluk, yalana mahpusluktur”. Şair sözü işte… sözü söyleyip çıktıktan sonra çevirip başını baksa şair kendi çıktığı söze, ona da yalan gelir. Ki, şair vadiden vadiye gezer, aldanmamalı! Çünkü şair sözü yalandır.

Yalan ve gayb arasında şuura müteallik bir sır var. Bir nüans. Kendisi tam bir fenomen olan fark. Bize “hiçbir gözün, kulağın, gönlün tecrübe etmediği nimetler hazırlayan” işbu fiilini haber etse, yalancı olmalı deriz zahir şaire dediğimiz hesap… Bizi kafeslemeye, kendi hapishanemizi kendi kendimize inşa etmeye başlayacağızdır çünkü habere uyarsak. Hani… davul tozu, minare gölgesi hesap benzetmesi yaptığım, yenideki güya bilgileşme azıtmasına değineceğim yine. Cennet, şair sözü veee şu mahut bilişmece, ileşmecenin yenicesi; sizce hangisi gerçek muayene edin siz de lütfen.

Gözde yakın gönülde yakın, gözde uzak gönülde yakın, gözde uzak gönülde uzak… bu göz-gönül mahallinde uzaklığının-yakınlığının geçerliğini tarttığınız şeyleri; zihinde ve hariçte cisme muhtaç, zihinde cisimden müstağni hariçte muhtaç, zihinde de hariçte de cisme muhtaç olanlara arzedince ancak, insani gerçeğin sahici hangi uğraşa tekabül ettiğine muttali kılabilir kendini bir kişioğlu kişi. Göze-gönle mekan kuran uğraşlardan hangisinin sahiciliğe yakın yahut uzak durduğu, insanca gerçeklerden zihinde ve hariçte mekan tutan hangi cismi mütekabiliyete bağlı olduğundan anlaşılabilecektir.

Bu uğraşlardan birini; iletişmeye, bilişmeye, haberleşmeye bağlantılılığı yani, “müdahilemize kapalı ama kapsayıcı” olduğu yüzünden tetkik etmeliyiz. Hemencik iletişmeye, bilişmeye, haberleşmeye bağlantılığımız koskoca bir yalandır mı diyeceğiz!? Eğer öyle der isek hem şiire hem de cennete yalan demek zorundayız demektir. Şairleri anlamak zamanı daimi özgürlük alanı ve's-selam…

Müdahil olamıyorsun… rızana müracaat edilmiyor, reddin itibare alınmıyor; bunlara rağmen bütün iletişme ve bilişme haberleşme de dahil olmak üzere değiştiriliyor… hatta başkalaştırılıyor. İletişim, bilişim, haberleşim ilkeler kuvvetindedirler fakat. Ve biz ilkeler mahallinde yeni modellere ya boyun eğiyoruz ya razı geliyoruz mütemadiyen. Nihayet gerçekleri başka bir noktdan algılatan yeni dayatmalara, mevazlara malzeme tutuluyoruz. Devamla… yeni modelleri yok saymakla intihar aynı hesaba gelmeye başlıyor. Çünkü eski modelin hiçbir gerçek’e hiçbir uğraş’a hiçbir algı’ya vardıran insaniliği ve sahiciliği noktaları kalmamıştır hayatta, hele bi’ yok saymaya kalkın görürsünüz (belki) ananızın örekesini.

Sanki eskinin iletişme, bilişme, haberleşme itiyatları eskinin insani gerçeklerine ve sahici uğraşlarına tam katılan sayesinde mi tam kapsayan kuvvetini haiz idi? Eskinin de bir mahpusluk olmadığı kimin işkembesinden menkul acep!?

Şekk ve zannın duhul edemeyeceği ve vehm ve şüphenin hiç yanaşamayacağı kadar bir aleni kalboluş vakidir ki bugün; eskinin iletişimi, bilişimi, haberleşimi hiçbir aktörüne bugünkünün ihsas ettirdiklerini zerketmiyordu: Sınır sınırdan utansın, hız hızdan utansın sınırsız hızlanmayan kendi ettiğine sızlansın!.. Herkes içinliği, her sınırlamadan asanlığı, her imkanın açıklığı, her özel-genelin her genel-anonim ile hemseviyeliği… zarflarında takdimi yanısıra ne sayesinde insan yayıltılan bir alanı var acaba diye bakınırsanız eğer eskiler arasına; bi’tek sihirbazlık ile dindarlığı-din duygularına dayalılığı bulabilirsiniz. Eskinin iletişimi, bilişimi ve haberleşimi işbu mezkür reklam ile yutturulabilir kanıksamaları örtebilecek modellere mahpus değil idi. Kendisi, zihnin dışında da cismani muhtaçlıklara kayıtlı idi. Şimdiki öyle değil. Ne zihinde ne hariçte hiçbir cismani muhtaçlığa kaydiyesi kalmayacakmışçasına, telepatiye dönüşümler geçiriyor zira.

Eskinin bilişiminin, iletişiminin, haberleşiminin gerçekleri insani idi ve sahiciliği ise bir uğraş ile hem hadd hem resm makamında mutabakatına, muvafakatına peyke idi. [Selüloz sevicilik yaptığımı sananlar çeksin gözünü yazımdan.]

Apaçık ortada bulunduğuna rağmen hiçbir açıklığa kavuşturucu meleke barındırmayan, hatta meydanı meydana çıkmaların sadece bir tanesine işgal ettirmiş varlık anlayışını anlamak kabil değildir. Yalan tam da odur zaten. “Müdaheleye kapalı olduğu için, insanı hapseden” bir gündelik hayat hacmine, kesafetine yükselmiş bir yalan bu; bizi gerçekten öldürüyor bu; ne o?: Bildirişçilik. Apaçık ortada! Dijitalleşmeyi iğfal ederek bütün meydanı, nidayı, nadiyeyi, nadiyi esir aldı ve sürdü gerçek dışına berduşluğa. Bi’tek şairin isyanı kaldı.

Hecelerini, düşünce örgülerini sökmek gayr-ı kabil haşhaşin sesinden, afyonkeşin nefesinden ne gele ne geçe ele bi’şey!..

Bu faş ile ketm ve nara ile zemm bilişmek de değil, iletişmek de haberleşmek de değil. İnsanca gerçek ve sahici uğraş; tefekkürde ve tedebbürde açıklığa kavuşmaya, duru-öz gündelik hayata çıkmaya bağlı. Bu bağı yitik bir bağlantılılık ve bağlantılık nemize ne!?

Bütün teşekkürlerin, bütün tefekkürlerin katlini seyretmenin neresi insani neresi sahici?

“Kendi”nin katili kendisi dışında bir ölçüsü bulunmayan; hecelenip okunması bilamümkün tutumundan başka varlık-gerçek kabulü bulunmayan; böylece var-kişiden yine öylece dur-kişiye durmadan değişen-geçişen akışla yanyana gelenlerin toplumu… bütün bildirimlerinin özü “birarada bulunma” olanların toplumu… insanın ne kabul edeceği ne de tadiline, tamirine, tashihine bakacağı bir şeydir bu.

Protagorasçılık’ın, Poppercilik’in “ben bu akıbet için uğraşmadım, tövbeler olsun” diyeceği bir durum bu. Tasavvur ettikleri bir vaktin muhakkak husulü buydu işte diyemeyecekleri bir mahpusluk bu. Gerçeğin; ancak makinalaşmış bozukluğun tek tek durumuna, bu durumun varlıklaşmasına, bütün tali durumların işte böyle varlıklaşmaca karşısında yeralış biçimine bi-külli dönüşmesine Protagoras’ın da Popper’in de razı geleceğine ihtimal vermiyorum. “Sağlam-sarsılmaz düzen”le ve “genel bilgi geçerliği”yle aralarındaki savaşın “insancayı ve essahçayı” kırıp da çürürken kokutmayı tahmin edememiş olabilirler, mazurdurlar diyelim nitekim. Lakin onlar “işbu mahpusları ve yalancıları” mazur görmeyeceklerdir eminim.



İlgili Konular ⟩ » enformativite


İlgili Haberler